1 Ocak 2010 Cuma

"Mektuplar" Günlüğü - Gülden ARSAL

06.03.09 / 11.05.09

06.03.2009
Metnin en karışık cümlesini seçiyorum. En vurgulu cümlesi Nihal’e yaptığı teklif. Ezbermiş gibi klişe kullandığı cümleler de var. Başlangıç önemli. Sevgili Nihal’den sonra ‘:’ kullanıyor. Açıklama yapacakmış gibi. Küçük ve keskin karakterde harflerle yazıyor. Satır araları düzgün ve özenli. Baştan sona harfler değişmiyor, bozulma yok. Sadece birkaç imla hatası var.

Bugün vapurda gelirken yazıdan nasıl analizler yapabiliriz üzerine düşündüm. Tıpkı hareket ve ses makamları gibi yazının karakteri de makam gibi ele alınabilir mi? Mektuplara dair nasıl parametreler geliştirebiliriz?
Harflerin yazılış biçimi, akışkanlığı yuvarlak ya da keskin oluşuna göre ayrılabilir. Harflerin büyüklüğü hareket hacmiyle ilişkilendirilebilir. Harfler arası uzaklık, kelimeler arası boşluk, satırlar arası uzaklık ya da genel olarak sayfa kullanımı mekâna, uzama dair parametrelere çevrilebilir belki.
Hitap, imza, tarih ve isim kullanımı kişiye özel kullanımı çok net ortaya çıkarıyor.


10.03.2009
Metni paragraflara göre bölüp ortak hareketler bularak çalışıyorum. Başımı yana yaslayarak hızla fırlatıyor, bu esnada kolumu ve bacağımı kaldırıyorum.


11.03.2009
Clup Ruje Nuar şimdilerdeki dedikodulu meyhaneymiş galiba eskiden Teşvikiye’de bir gazinoymuş. Muhtemelen Bülent orta-üst gelir grubunda, yirmili yaşlarda birisi. 1970 Aralığı hareketli bir dönem ama hiç izi yok, olmak zorunda değil tabii.

Uludağ metnini baştan sona akış alabildim bugün. 4 dakikayı geçiyor. Hızlı konuşmalarım anlaşılmıyor. Hareketleri yazı gibi keskin yapmaya özen gösterdim ama geneli çok fazla kesikli oldu. Metnin anlamı pek çıkmıyor. Akışı Suzan’a gösterdim, söylediklerimi duymam gerektiğini, yönelimimin belirsiz olduğu yerlerde hareketlerimin de kararsızlaştığını söyledi. Diksiyonum çok kötü değilmiş, herhalde metne aşina olduğu içindir.


13.03.2009
Bülent sanki Yeşilçam’dan fırlamış bir tip. Mektubu yazmadan önce düşünmüş, sonraları aklına geleni yazmış, en sonunda da yeri kalmamış hemen toparlamış bitirmiş gibi. Yavaş başlayıp hızlanılabilir.

Bugün Celal izledi. Metnin anlamını çıkaramıyorum, anlaşılmıyor. Metnin ritmini bulmamız gerekiyor. Sadece bir düşünceyle ya da bir teknikle anlam oluşmuyor.
Düşünce, duygu ve hareketin dengesini bulmamız gerek.


15.03.2009
Yeni mektuplar seçiyoruz. Mektupların yazan kişiyi açık ediyor olması ve de tarihi en önemli kısıdımız. 80’ler sonrası çok yeni ve tanıdık. 1981 yıllında yazılmış tarikat mektubu istisna. Bu mektubu çalışacağım.


18.03.2009
Hatme: Muhammed’e salavat getirilerek yapılan, peygamberin ruhunun indiğine inanılan ibadet.

Nasuh Tövbesi: Bireyin günahları kendi yaptığı tövbeyle afolur, mürşidin de katılımıyla günahların toplamı kadar sevap yazılır.

Mürşidi Kamil: Hidayete sevk eden kişi, kılavuz

(CC): Celle Cellalühü, Allahın ismi anıldığında hürmet için söylenir. ‘onun şanı ne yüce’ anlamındadır.

(AS) : Aleyhi Selam

(SAV): Sallallahü Aleyhi Ve Selam, Allah’ın selamı üzerine olsun

Metnin enerjisi yüksek.


20.03.2009
Hareketin merkezi nefes olabilir.
El ayaları açık kullanılabilir, nefes tekrarları olsun.


22.03.2009
Bugün Celal geldi akışlarımızı gösterdik. Mektuplar kendi zamanını ve kendi duygusunu oluşturacak kapalı bir atmosfer kurabilmeli. Harekete hizmet etmeyen tekrarlardan kurtulmalıyız. Diksiyona, kelimelere daha çok özenmeliyiz. Hareket ve sesin birbiriyle uyuştuğu, denk geldiği yerler çok sınırlı kullanılmalı. Bu denklik bazen bin rutin yaratabiliyor çünkü.


25.03.2009
Mektup boyunca 21 defa Allah (CC), 10 defa Seyda (Hz), 7 defa Resulallah (SAV) ve 10 defa da ‘Enişteciğim’ kullanılmış. Enişte önemli.


27.03.2009
Yıldız oyunu - Eblehem yıldızını gösterdikten sonra enişteye yakalanma.

Gavs-ı Azam: (Gavs-ül Azam) En büyük gavs (yardım edici, medet verici)

Ahir zaman: Kıyamet öncesinde alametlerle kendini belli eden zaman dilimi.

Rabıta: Mürşidin konsantre olup şeyhini aklında canlandırarak ondan yardım istemesi.


01.04.2009
Bütün mektupları hep birlikte nasıl sergileyeceğiz? Hepsi kendi başına ayrı metin, bir arada tutacak şey ne olacak? Şimdilik çalıştığımız 10 mektubu sıraya koyduk.


03.04.2009
Dönemleri çağrıştıran şarkılar arıyoruz. Bazı geçişler şarkıyla olabilir. Uludağ için “Aşkım bahardır” şarkısı gibi. Senem bir süredir “Söyleyemem derdimi” şarkısını çalışıyor zaten. Enis bölümü için de Merve “İtirazım yok” diye komik bir şarkı bulmuş, çok tiz söylemek pek zor.


05.04.2009
Belirlediğimiz akışı Celal’e gösterdik. Mektupları yere serip okuyarak başlamayı önerdi. Ayrıca metinle beraber tasarladığımız akıştan farklı olarak ayrı bir hareket senaryosu çıkarmamızı istedi. Sonra bu akışları içi içe geçirebiliriz.

Tarikat mektubunda bazı tekrar eden hareketler bulmalıyım. Yazı sağa yatık, başımın eğikliği de sağa yatık. Bu hareketi tekrar edebilirim.

Uludağ mektubu konusunda hala kafam karışık. Aslında bu bir mektup değil, bir yeni yıl kartı ve çok kısa sürüyor, uzunluğu bir anlam oluşmasına izin vermiyor. Metin de karışık. Bir melodi tutturdum, kurtulamıyorum. Bir süre çalışmayacağım, hep aynı şeyi tekrarlıyorum.


08.04.2009
Hareket akışı oluşturmak için metni didikliyorum. Satır sayısıyla ve metnin sıkışıklığı ile ilgili bir grafik çıkarttım. Mektuba uzaktan bakınca bazı satırların birbirine çok yaklaştığı görülüyor. Sıkışıklık ve sonra gelen ferahlık, birkaç kez tekrar ediyor bu durum. Kasılma ve gevşeme hali.


10.04.2009
1949 tarihli öykü yazarının mektubunu da çalışmaya başlıyorum. Metinde çokça isim geçiyor, çoğu ünlü akademisyenlermiş. Yazarın el yazısı çok karakteristik. Dolmakalemle yazmış. Baş harfler çok kıvrak ve biçimli. Oldukça süslü hareketleri var ve nerdeyse bir harfi o harf olmaktan çıkarıyor. Kendine göre biçimlendirmiş sanki harfleri. Ş ve ç harflerinin noktaları çok aşağıda. “T”nin yan çizgisi dik çizgiye değmeyecek kadar sağda. Harfler büyük, el yazısı çok rahat, su gibi akmış yazı. Birkaç hareket parametresi buldum bile. Bulduğumuz parametreler üzerinde toplu bir konsensüse varmaya çalışıyoruz. Özellikle tekrar edilebilirlik, hareketin tartımı, büyüklüğü ve mekân kullanımında ortaklık kurabiliyoruz.


12.04.2009
Hareket akışı oluşturmak konusunda kafamız karıştı. Celal geçen hafta kurduğumuz ilişkiyi yakalayamadığımızı, hareket senaryosu oluşturma çalışmamızın bize bir zemin oluşturamadığını söyledi. Metinle ilişkimiz kopunca içe kapanmışız. Sanırım öyle, zihnimiz ne yapacağımızla meşgul olunca metinden uzaklaşıyoruz.

Herkes çalıştığı mektuplara ilaveten ikişer mektup seçip, haftaya ezberlemiş olarak gelecek. Hareket etmeden metni anlaşılır biçimde söylemeye çalışacağız.


17.04.2009
New York’ta üniversitede okuyan Günşin adlı bir kızın 5-6 tane mektubu var onlardan birini ve de Babaeski 1977 tarihli mektubu seçtim.

Günşin çok zeki ve enerji dolu bir kız. Anlatımı oldukça coşkulu. New York’ta okuyor. Washington’da bir otel odasının antetli kağıdına yazmış mektuplarını. Belki bir ara orada kalmıştır. Sayfanın altındaki notta “Radio in every room” yazıyor. Genelde annesine, babasına ve kardeşine yazıyor. Arada ince kâğıtlara yazılmış mektuplar da var. Okunması zor, karışık bir el yazısı var.

Babaeski mektubu çok uzun değil ama mektup formu çok belirgin. Bir yolculuk sonrası yazılmış, ev sahibinin misafirperverliğinden dolayı teşekkürlerini sunuyor yazar. Portakallardan bahsedilen kısım pek hoş.


19.04.2009
Seçilen mektupları sandalye üzerinde çok az hareket ederek gösterdik. Suzan’ın Kamil ve Zeytinci mektuplarını, Merve’nin “Mimiciğim” mektuplarını, benim de Babaeski (Portakal) ve Uludağ mektuplarını attık. Şarkıları kullanmayacağız.


22.04.2009
Hareket ederek doğaçlamaya başlıyor ve mektuplara geçiyoruz. Kendiliğinden bir akış oluşuyor.

23.04.2009
Bayramı fırsat bilerek dünkü doğaç üzerine gidiyoruz. Uzun süre hareket ettiğimiz bir anda birden gidip sandalyeye oturuyor ve elimi kaldırıyorum. Kızlar da buna cevap veriyor. Senem Suat mektubuna başlıyor.


24.04.2009
Bilgi’deyiz. Yuvarlanmalar ve yer değiştirmeler üzerine çalışıyorduk ki Merve çok kötü bir şekilde kaydı kafasını yere çarptı, bileğini burktu. Zorunlu bir ara verdik.


25.04.2009
Tarikat


01.05.2009 “Yaşasın 1 Mayıs!” Taksim’e sonunda girilebildi ama Pangaltı’nın arka sokakları çok gerilimli. Evden Maçka’ya gelene kadar resmen terörize olduk. Günşin’in sandalyedeki yer değiştirmelerini belirlesem iyi olacak.


03.05.2009
Tüm akış 80 dk.sürüyor.. Mektupların sırasını değiştirdik, bazı geçişler değişmek zorunda. Suat ve Günşin gibi tekrar eden mektupları bütün akışa dengeli dağıtarak yeni bir düzen kurduk. Bütün mektuplar ve geçişler için zaman kısıtı koyduk. Her geçişin süresini belirlemeliyiz. Baştan sona hissedilebilen bir matematik olmalı. Bunun için zamanı algılayışımızda, iç ritmimizde ortaklaşmamız gerekiyor. Bu ortaklığı kurabilmek için sahneyi ve birbirimizi daha çok fark ederek hareket etmeliyiz.

Senem hareket ederken iç ritmimin hızlandığını ve kendimi harekete kaptırınca diğerleriyle ve de mektuplarla ilişkimin azaldığını söylüyor. Haklı; hızlı hareket etmeyi seviyorum. Mektuplara daha çok özen göster.


04.05.2009
Telaş içinde hareket etmek, metni söylemek yakalanan canlı ilişkiyi koparıyor. Hem ritmimizi korumalıyız, hem de telaşa kapılmamalıyız. Hızlıca sahnelere bakıp, sıralamada yaptığımız değişikliklere göre koreografiyi düzenliyoruz. Erkenden bitiyor bugünkü prova.


06.05.2009
Pazartesi günü yaptığımız değişikliklere göre akış aldık.


07.05.2009 İlk defa seyirci karşısına çıktık. Celal’in İran’a gittiğinde tanıştığı bir tiyatro grubu bugün akışı izlemeye geldi. Oldukça gergin ve sıkıcı bir akış oldu galiba. Seyirciyle rahat bir ilişki kuramayınca sahne üzerinde metinler de hareketler de uzadı ve anlamsızlaştı. Organik bir yapı kuramadık. Günşin’in ikinci mektubunu ve Osmanlıcadan çevrilen hasta mektubunu attık.


08.05.2009
Prömiyere iki gün kala oyundaki geçişleri, hareketleri büyük oranda değiştirdik. 20 dakikaya yakın oyunu kısalttık. Sandalyeleri attık. Celal elbiseleri de attı sonra tekrar koyduk. Mektupları daha merkeze alan bir tasarım yapmış olduk, geçişlerin nerdeyse tamamı akışı kesip, hareketi boşaltıp yeni bir şeye başlamak şeklinde oldu.


09.05.2009
Yaptığımız değişiklikleri hatırlamamız gerek. Sandalyeler atılınca Günşin’in mektubuna ayak bileği hareketiyle başlıyor bütün metni dizlerim kırık bir şekilde yürüyerek yapıyorum. Hareketin merkezi ayak ve diz. Bu hareket beni rahatlattı, sandalyede yaptığımız oyunları yer değiştirmeleri bu yürüyüşe adapte edebiliyoruz.

Tarikat mektubunda hareketimi unutmamam gerekiyor, kendimi metne kaptırınca hareketin farkındalığı kayboluyor ve otomatik bir şekilde kollarım hareket ediyor. Yaptığımız şeyin farkında olmamız çok önemli, herhangi bir şeyi yapmaya kaptırdığımızda kendimiz o şey ilgi çekici olmaktan uzaklaşıyor.


10.05.2009
“Mektuplar”ın prömiyerini yaklaşık 50 kişilik bir seyirciyle Maçka’da gerçekleştirdik. Seyircimizin çoğunu Bilgi Sahnesi, İtü Sahnesi ve yakın arkadaşlarımız oluşturuyordu. Oyun, bugüne kadar yaptığımız akışlardan daha iyi oldu diye düşünüyorum. Seyirciye bakmakta geçen sefer olduğa kadar zorlanmadım, hatta bir süre sonra bu durum hoşuma gitmeye başladı. Sahnede birbirimizin ve seyircinin farkına varabildiğimiz, belli bir düzeyde uyum yakalayabildiğimiz anlar oldu diye düşünüyorum. Seyircilerin ilk tepkileri genel olarak olumluydu. Özellikle mektupları merak ettiler, yerdeki mektupların orijinal el yazması mektuplar olduğunu görünce şaşırdılar. Oyunun başındaki ve sonundaki yuvarlanmalara genel olarak anlam veremediklerini söylediler. Organik bir yapı oluşturmak için yaptığımız son değişiklikler metnin daha iyi dinlenmesine imkan sağladı galiba. Ama devinimlerimiz ve de hareket kurgularımızda problemli olan çokça şey var. Bütün bunlara rağmen oyunu oynamış olmanın rahatlığını yaşıyorum. Suzan, Ege ve Özgür’le Maçka parkında bir bardak çay içiyor ve eve gidiyorum.


11.05.2009
Celal aradı, bu akşam oyunu değerlendirmek üzere buluşalım dedi. Buluştuk. Oyunu iptal ettik. Oyunda bazı eksikliklerin farkındaydık ve cevap veremediğimiz yerler seyircinin de kafasını karıştırmış. Bu haliyle gösterimlere devam etmek yerine eksikliklerimize bir çözüm, sorularımıza bir cevap bularak yolumuza devam etme kararı aldık. Mektuplar projesi bizim için sonlanmış bir proje değildi zaten. Sahaflardan mektup araştırmaya devam ediyoruz ancak görünen o ki kısa bir sürede oyuna tekrar yoğunlaşma fırsatı bulamayacağız. Bana kalsa sıcağı sıcağına çalışmaya devam edelim derim. Gerçi bazen durup üzerine düşünmek de faydalı oluyor. Neyse çalışmaya devam edeceğiz, şimdilik belirsiz bir tarihe erteledik gösterimleri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder