27 Mart 2010 Cumartesi

Bilgi Sahnesi Ritm Atölyesi - Süreyya Bursa

Bilgi Sahnesi 2009 yazında beden perküsyonu üzerine çalıştı. Bu çalışmaya gruptan beş oyuncu, Baran, Bahadır, Duygu, Canberk ve Ben katıldık. Ritm konusunda yardımcı olmak üzere Cümbüş Cemaat’in yanı sıra Sesler ve Düşler grubunun da perküsyoncusu ve aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde araştırma görevlisi olan Onur Yusufoğlu da çalışmalarımıza katıldı. Yazı, çalışma sürecinde tuttuğum notların derlenmesinden ibarettir.

07.07.2009

İLK ÇALIŞMA

Beden perküsyonuna ayırdığımız yaz sürecinin ilk çalışması. Ve ilk defa grup dışından biriyle çalışıyoruz. Onur, ritim konusunda yetkin ve performans-ritim ilişkisini araştırmak isteyen biri. Beni grup dışından biriyle çalışmaya ikna eden de onun araştırma hevesiydi.

Onur’un hazırlıklı geldiği belli; hemen tahtaya ritim ölçüleri yazdı. Açıklamalar yaptı. Yazdığı ritimleri çaldı. Akabinde beraber çalmaya başladık. Onur basları ayaklarımızla, tizleri ise ellerimizle vurmamızı istiyordu. Bu noktada çok zorlandım. Üst ve alt bedeni ayıramadım. El ve ayaklarım hep aynı anda vurmak istiyordu. Çok kolay ritimlerden başlamıştık ancak yapamadım. Yapamadıkça kasıldım, kasıldıkça yapamadım. Tiyatroya başladığımda da böyle olmuştu ve bir sene atamamıştım kasılmamı. Bir kere rahatlasam gerisi gelecekti. Bu tecrübemi hatırlamam (ve ritimlerin kolaylığı) faydalı oldu. Çalışmanın sonunda ritimleri çalabildim.


08.07.2009



İlk çalışma nasıl ilerlememiz gerektiğine dair bazı ipuçları verdi: bol esli ritimlerle çalışmanın daha faydalı olacağını, sesin yankı yapmadığı geniş alanlarda çalışmamız gerektiğini gördük. Bir de fiziksel olarak tahminimizden fazla zorlandık. Sakatlık çıkmaması için iyi ısınmamız gerekiyor. Onur’un talebi doğrultusunda Baran, içinde ritim barındıran bir hareket çalışması hazırlamış. Daha önce de ritim odaklı hareket çalışmaları yapmıştık ama hiçbirinde ritim vurgusu bu çalışmadaki kadar net değildi. Ayaklarımız metronom görevi görüyordu, dolayısıyla düzenli aralıklarla yere basmak zorundaydık. Üst bedene ait bir ritmimiz vardı. Yani üst bedenin de belli anlarda, tıpkı ayaklar gibi, belli vuruşlar yapması gerekiyordu. Bu sınırlar içinde özgürdük. Örneğin yürümek yerine ölçüye uygun şekilde zıplayabiliyorduk. Ya da vuruşları imgelem yoluyla anlamlı hale getirebiliyorduk (sinek kovalama vb…). Bu tip çalışmalara devam edeceksek, benzeri bir çalışmada daha önce hiç bulunmamış olan Onur’u da dâhil etmenin yollarını aramak zorundayız. Ritim vurgusu çok güçlü bir çalışma olmasına rağmen Onur’un dâhil olmakta zorlandığını sezdim.

Hareket çalışmasının ardından bol esli ritim ölçüleriyle çalıştık. Tahmin ettiğimiz gibi zorlandık. Özellikle 8/8lik üç ölçüyü ikişerli üç gruba paylaştırıp çalmaya çalıştığımızda ritimleri sık sık kaçırdık. Biraz üstüne gidince, sanırım ritimleri ezberlediğimizden, kaçırmamaya başladık. Ardından gruplar birbirlerinin ritimlerini çaldı. Bu noktada özellikle bir ölçüden diğerine geçerken çok zorlanıyorduk. İkinci ölçünün ilk vuruşlarında genellikle acele ediliyordu. Ardından da tüm ritim kayıyordu. Çalıştıkça bunu da aştık. Sonra seçtiğimiz bir ölçüyü üç kere çalıp, dördüncü ölçüyü tek kişiye solo yapması için boş bıraktık. Burada ölçünün ilk vuruşunda acele etme problemiyle daha az karşılaştık. Ancak farklı sorunlar yaşadık. Doğaçlanan sololar 8/8lik ölçüye sığmayıp, sarkıyordu. Bu problemin üstüne gitmek için hata yaptıkça baştan aldık. Hatalar azaldı. Çalışmayı bitirdik.

İlk iki çalışma üzerine: Hala ritmi öğrenme aşamasındayız. Beden perküsyonuna geçemedik. Bu da şu aşamada bir sorun değil. Zaten bu kadar çabuk geçmeyi beklemiyorduk, hatta ilk haftayı sadece ritim eğitimine ayırmıştık. Hem alt ve üst bedeni ayırma konusunda yol kat etmemiz beden perküsyonunda kolaylık sağlayacaktır.

Yaptığımız iki çalışma bana cesaret verdi. Çünkü ritmin çalışılarak öğrenilebileceğini gördüm. Sadece ritim duygusuna bağlı değilmiş. Sıkı çalışırsam/çalışırsak yapabiliriz. Bu yüzden sadece çalışmalarda değil, çalışma dışında da ritim çalışmam gerekiyor. Darbukayı elimden bırakmamalıyım. Ve çalışmada zorlandığım ritimleri evde de çalışmalıyım. Bunu yaptım ve faydasını gördüm. Sadece ben değil Hakan da gördü. Bugün iki saat erken geldi ritim çalışmak için. Çalışmada ritimleri çalabilir duruma gelmişti.

Ritim öğrenme konusundaki korkularım yok oldu ancak beden perküsyonunda nasıl yol alacağımızı hala bilmiyorum. İşin kötüsü hiçbirimiz bilmiyoruz. Ritimleri doğru yapsak da vücudumuza vurarak çıkardığımız sesler kulağa kötü geliyor. İzlediğimiz videolarda vücuttan gelen sesler daha temizdi. Bir yerlerden eğitim cdleri edinmeliyiz bir an önce.


11.07.2009


Çalışma öncesi düşünceliyim. Ritim eğitimi devam ediyor, yani bugün ve yarın da ritim öğrenmeyi sürdüreceğiz. Ancak sonrası çok belirsiz. Vücut perküsyonuna nasıl çalışacağımızı bilmiyoruz, öğrenmeye dair somut adımlar da yok; ne eğitim cdsi aldık ne de bu alanda çalışmış biriyle görüştük. Baran’la konuştum çalışma öncesi, o da düşünceli. Toplantı yapmamızı önerdi. Benim de aklımdan geçen buydu.

Bahçede yaptığımız toplantıyla başladık çalışmaya. Anlaşılan o ki Onur ve Bahadır da toplantı yapmak niyetindeymiş. Buna sevindim. Tek düşünen ben değilmişim. Sene içinde pek olmazdı bu. Ritim eğitimine biraz daha devam etmemiz gerektiği konusunda hemfikiriz. Devamı konusunda herkes fikrini paylaştı. Herkesin Yakup’a çalışmak istediğini öğrendim. Geçen yaz çalışmasında sahnelediğimiz bir şiirdi Çağrılmayan Yakup. Yedimizden dördü (Duygu, Baran, Canberk ve ben) önceki projede yer almıştı. Bahadır ve Hakan izleme fırsatını bulmuştu. Onur ise cd kaydını izlemiş, beğenmiş. “Bunu yapalım, hem deneyimlisiniz. Önceden yapılmış bir şey yol gösterici olabilir” dedi. Buna varım. Ancak sadece Çağrılmayan Yakup çalışmak öncekini yapmak olur. Öncekinin daha ötesinde, daha zorlayıcı bir şey yapmak gerekiyor. Bu yüzden vücut perküsyonunu da işin içine katmayı önerdim. Başta istediğim desteği alamasam da grubu ikna etmeyi başardım. Nihayetinde vücut perküsyonunu da dahil ederek Çağrılmayan Yakup metnine çalışmaya karar verdik. Onur da sahnede yer alacak, bu konuda da hevesli. Sahnede yer alması bizi de rahatlatır. Çünkü başka bir çalışma modeli denemedik daha önce. Yani sadece ritim eğitmeni gibi bir rol ile Bilgi Sahnesi’nde var olabilir miydi bilemiyorum.

Bugün aksak ritimlere geçtik: 7/8, 9/8. Alt ve üst bedeni ayırma sorunumda yol aldığımı fark ettim. Yazılan ritimleri kolayca çalabildim. Sanırım zor kısmı aşıyorum.

Çalmakta en çok zorlandığım ritim Onur’un iki tane ‘düm’ vurgusunu silip, yerine es koyduğu 7/8lik ritimdi. Esli çalışmak her zaman daha faydalı. Ritmin vuruşlarını, ritmin uzunluğunu, temponun nasıl ayarlanacağını en iyi bu esli çalışmalarda anlıyorum. Sürekli vuruşları olan ritimler kolayca ezberlenebiliyor. Esli ritimlerde ise metronomu hissetmek zorundayız. Dolayısıyla daha zorlayıcı ve daha eğitici.

Çalışmanın sonunda 7/8lik bir ritmin vuruşlarını paylaştık. Ritimli uyum çalışması diyebiliriz bu çalışmaya. Çağrılmayan Yakup’u sahneleme niyetinde olduğumuza göre bu tip uyum çalışmalarına daha çok zaman ayırmak zorundayız.

14.07.2009


Çalışmaya nasıl başlayacağımız konusunda kararsız kaldık. Araştırma sürecindeyiz, dolayısıyla çalışmalarımız alıştırma değil araştırma şeklinde geçmeli. Daha önce yapmadığımız türde çalışmalar da araştırma sürecinin ürünleri ya da araçları olarak ortaya çıkmalı. Lakin beşinci çalışmadayız ve kendimizi tekrarlıyoruz. Gelen çalışma önerileri de daha önce yaptıklarımızı tekrar etmek üzerine. Bir noktada karşılaşmak zorunda olduğumuz bir sorun bu. Araştırma sürecinin parçası olarak görüyorum.

Kendimizi tekrar etmemizin sebebi ritme tiyatroya yaklaştığımızdan farklı yaklaşmamızdan kaynaklanıyor. Bilgi Sahnesi’nde oyuncu çalıştırıcısıyla birlikte öğrenen, araştıran kimsedir. Yaz çalışmasının katılımcıları olarak bizler ise Onur’la kurduğumuz öğretmen-öğrenci ilişkisi dolayısıyla araştırmayan, öğrenen kimseleriz. Bunu kırmamız şart. Bu noktada sene içi çalışma yöntemlerine dönülmeli. Oyuncunun yalnız kaldığı, bir şeyler yaratmak zorunda olduğu çalışmaları tercih etmeliyiz. Yaratma yükümlülüğü bizi pasif-öğrenci konumundan kurtaracaktır.



18.07.09


Bugün Cieslak’ın Odin Teathre’da iki öğrenciyle yaptığı çalışmaları izledik. Bizim yaptığımız hareket çalışmalarının benzeri şeyler yapıyorlardı. Hatta Erdem’in yaptığı bazı hareketleri Cieslak’tan gördüğünü farkettim. Biz de Erdem’den görüp aynı hareketleri kullanmıştık. Fakat Cieslak farklı yapıyordu. Daha doğrusu aynı hareketi farklı icra ediyordu diyebilirim. Grotowskinin hep vurguladığı “hareketi omurgadan yapmak”, “hareketi pelvis bölgesine yakın bir enerji noktasından başlatmak” neymiş gördüm. Çok heveslendim önümdeki hareket çalışması için. Aynı Cieslak gibi yapmak istedim. Hiçbir şey yapmasa da, yaptığını izletiyordu.



19.07.09

Uzun süredir ritimle başlıyorduk, bugün hareket çalışmasıyla başladık. Ritimi dahil etmeyi denedik hareket çalışmasına. 8/8lik ölçüyü içimizden takip edip, sekizinci vuruşa alkışla eşlik edecektik. Yapamadık. Hem ritmi takip etmek, hem de hareket çalışması yapmak son derece zor. Zorlayan şey alışkanlıklarımız olabilir mi diye düşündüm. Daha doğrusu alışmamamız olabilir miydi? Belki bu da ritmi öğrenmek gibi bir süreçti. Nasıl ki ritim çalışmaya başladığımızda zorlukları çalışarak aştıysak, alt ve üst bedeni uyumlu kullanma alışkanlığımızı çalışarak aştıysak, hareket çalışması esnasında farklı bir kanaldan ritmi takip etme konusundaki beceriksizliğimizi de çalışarak aşabilme ihtimalimiz mevcuttur belki. Ama emin olamıyorum. Çünkü üst-alt beden uyumsuzluğunu(belki buna eşgüdümsüzlük de diyebiliriz) sağlamak, sonuç olarak bizi seslerden oluşan mantıklı bir bütüne, bir uyuma, yani çaldığımız ritme götürüyordu. Belki de sonuç, yani çaldığımız anlamlı ritim sayesinde alt-üst beden eşgüdümsüzlüğüne uyum sağlayabildik. Ancak yukarıda anlattığım hareket çalışmasında tek amacımız ritmi saymak. Yani metronom olmak. Bu da hatalı bir yaklaşım olabilir. Elbette hareket çalışması bir amaca yönelmemeli, ancak kısıtlamalara ya da bir sonuca yönelebilir. Ve bu sonuç ya da kısıtlama sadece sonuç veya kısıtlama hatırına da olsa bir anlam ifade etmeli. Yerden ses çıkarmama, nefes sesi çıkarmama gibi kısıtlar bahsettiğim anlam ifade eden kısıtlara örnek teşkil ederler. Daha önce yaptığımız müzikli hareket çalışmasını sonuca yönelen çalışmaya örnekleyebilirim. Çalışmaya içeriden(oyuncunun icrasıyla) ya da dışarıdan dahil olan müziğin yardımıyla oyuncunun belirlediği anlarda yine kendi belirlediği hareketleri yaptığı bir çalışmaydı bu. “Sonuç” olarak, şarkının her tekrarında aynı hareketleri yapan oyuncuları izliyorduk. Kısacası bir sonuç elde ediyorduk, ama amacımız örneğin klip çekmek değildi. Metronom olmaktan öte bir çalışmayla dahil edilmeli ritim.

Ritmin oyuncunun performansındaki yeri üzerine: Ritimle kompozisyon yapmak vardı aklımda ama arada yaptığımız tartışmadan hareketle başka bir çalışma yaptık. Basit bir eylemin sadece ritmini değiştirerek alacağımız sonuca, çıkacak etkiye bakmak istedik. İki kişinin karşılıklı yürüyüp, yan yana geçtikten sonra birbirlerine bakmasını eylem olarak seçtik. Üç gruba ayrılıp çalıştık. Ben Duygu ve Bahadır’la çalıştım. Duygu 8/8lik ölçüyle koşup ikinci ölçünün sonunda Bahadır’a bakacaktı. Bahadır 4/4lük yürüyüşle sahneye girip, Duygu yanından geçtikten sonra 2/4lük ölçüde ona dönüp, 2/4lük es verip 16lık vuruşlarla koşarak sahneden çıkacaktı. Bir etki çıkmıştı. Hatta daha Duygu ya da Bahadır ritmi tutturmak derdiyle uğraşırken, mimiklerini, kendi oyunculuklarını icra etmeden bir etki çıkmıştı. Oynamaya başladıklarında ise çıkan etki değişmedi, güçlendi. Ses de kullanmadığımız için oyuncuya ritim verildikten sonra kalanlar vücut kullanımı ve mimikleriydi. Kendi başına geniş bir alan, fakat oyunculuğun bütününde verili bir tek alandı bu. Bu çalışmada gördüğüm şey ritmin, oyuncunun önemli araçlarından biri olduğuydu; ses ve vücut kullanımıyla eş değerde bir araç.

Merak ettiğim bir şey daha vardı: Oyuncu, başka bir oyuncuyu taklit ederken asla aynısı olamaz; yeni bir icracı olarak belirir karşımızda. Peki, bu taklide ritim kısıtını da eklersek yine yeni bir icracı olabilecek midir? Yoksa taklitçi mi olacaktır? Bunu denemek için gruplar, yaptıkları çalışmaları diğer gruplara taklit ettirdiler. Elbette ki çalışmalar ilk yapanın ritmine uygun olarak taklit edildi. Gördüğüm şey beni çok şaşırtmadı. Oyuncu yine karşımızda bir icracıydı. Alanını biraz daha daraltmıştık ama yine de taklitten öte bir icrada bulunuyordu.

Daha sonra ben bir çalışma daha önerdim. Yine bir eylem seçecektik ve ritmini sabitleyecektik. Denemek istediğim şey basitçe perküsyondaki vurguları eyleme uygulamaktı. Perküsyondaki vurgular çalınan ritimde önemli farklılıklar yaratıyordu. Acaba eylemde de bu mümkün müydü? Gözlemlediğim ve tartışma sonucunda vardığım kanaat perküsyondaki vurgunun eylemde, dolayısıyla tiyatroda karşılıksız olduğu. Perküsyonda daha sert vurarak yapılan vurguyu eylemde aynı basitlikle yapmak mümkün değil. Büyük ya da küçük oynamak gerekiyor vurgu için ki bu da yaptığımız vurguyu ritim vurgusu olmaktan çıkarıyor. Oyunculukta var olan “odak”a ilişkin vurguları yapıyoruz.

Bu çalışmada nereden devam etmemiz gerektiğini gördük. Ritmin oyuncunun icrasında önemli bir yeri olduğunu gördüm. Dolayısıyla ritim eğitimine devam etmemiz ve beden perküsyonuna çalışmamız, Çağrılmayan Yakup’a başlamamamız daha doğru olacak.

21.07.09

Son çalışmada denediklerimizden sonra ritim eğitimine aynı şekilde devam etme kararı verdik. Onur eslerde sorun yaşadığımızı ve farklı ölçülere geçerken metronomu değiştirdiğimizi söyledi. Bunun için bir egzersiz hazırlamış. Egzersizin içine beden perküsyonuna katkı yapacak unsurlar da eklemiş: Parmaklarımız yeni bir ses kaynağımız oldu vücudumuzda. Düğünlerde oynarken yaptığımız gibi şıklatıyoruz parmaklarımızı. Bu şekilde ritim çok daha dinlenebilir oluyor. Çalışma boyunca iki ölçü üzerine yoğunlaştık. Çalıştıkça ve tekrarladıkça, daha çok detaya indik. Yaptığımız sorunlar üzerine çalışıp, sorunları aşıp, yenileriyle karşılaşıp onları da aşmaktı. Çalışmayı bıraktığımızda hala sorunlarımız vardı. Yarın devam edeceğiz.

Ritm çalışmaları üzerine: Bugün şunu gördüm ki, çalışmada pek çok farklı ritmi denemektense tek ritim üzerine çalışmak, detaylara inmek çok daha faydalı. Aldığımız sonucun birden fazla ritim denediğimiz çalışmalardan gözle görülebilir biçimde daha iyi olduğunu düşünüyorum. Böyle devam etmeliyiz bence.


22.07.09


“Birkaç farklı ritim çalışmaktansa tek bir ritimde mükemmelleşmeye çalışmak daha faydalı” dedi Onur bugün. Geçen çalışmada bunu fark etmiş. Canberk de aynı fikirdeymiş. Ben de aynı fikirdeyim. Farklı ritimleri denerken, yaptığımız hataların üzerine gidemiyoruz. Sonuçta aynı hataları tekrar tekrar yapıyoruz; metronomu sabitleyemiyoruz, esleri atlıyoruz vb… İki gündür bu sorunların üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Bu yüzden bugünkü çalışmaya dün yaptıklarımızı tekrar ederek başladık. Ardından yeni ritme geçtik ve çalışma sonuna kadar da sadece bu ritimle ilgilendik. Önümüzdeki çalışmada da aynı ritim üstüne çalışacağız.

Beden perküsyonu çalışmaya devam ediyoruz. Ritimleri çalarken vücudun farklı yerlerinde sesler arıyoruz ya da hep kullandığımız noktaları daha yetkin kullanmaya, bir noktadan diğerine daha seri geçmeye çalışıyoruz. Beden perküsyonuna çalışmak gerçekten yorucu. Kendi bedenimi hırpalıyorum; yere vurmaktan topuklarım sızlıyor, bacaklarım morarıyor vb… Ne kadar hırpalansam da konsantrasyonumu kaybetmemeye çabalıyorum, çünkü dikkatim dağıldığı an ritmi kaçırıyorum.


24.07.2009


Onur artık her çalışmayı son çalışmanın tekrarıyla başlatıyor. Çok yerinde bir uygulama. Bıkmadan defalarca tekrar etmek ve daha da önemlisi “defalarca tempoyu bozmadan tekrar edebilmek” ritmi öğrenmek için çok gerekli. Bugün de tekrarla başladık. Eslerle olan problemimizi çözemedik, hala! Onur bir egzersiz yazdı, bir süre bol esli bu egzersize çalıştık. Onur bazen metronomu verdi, bazen de kesti. Metronomu verdiği yerlerde bile zorlandık ki kesince ritmi hemen kaybettik. Esler üzerine daha fazla çalışmalıyız. Zaten çalışmanın devamında eklenen yeni ritimlere kolayca alışmamıza, hatta ölçüden ölçüye geçişlerde bile hata yapmamamıza karşın eslerde sorun yaşamaya devam ettik. Ya uzun es veriyoruz ya da gereğinden kısa. Arasını tutturamadık. Onur egzersizi evde çalışmamızın şart olduğunu söyledi. Katılıyorum.

31.07.09



Daha önce çalıştığımız iki ritmi uzun uzun tekrar ettik. Tekrar çalışmaları eskiyi hatırlatmadan ziyade, öğrendiğin ritmi unutmama işlevini yerine getiriyor. Unutunca karşıma çıkan ilk ritimde sıfırdan başlamış gibi oluyorum. Dolayısıyla unutmamak, ve bunun için eskileri tekrarlamak şart.

Ritimleri iyice oturttuktan sonra iki ritmi birleştirdik. İlk defa alt ve üst bedeni sadece aynı ritimlerde değil aynı vuruşlarda kullanıyorduk. Yani vücut kontrolü konusunda bir aşama kaydettik. Çok da zorlanmadan çalabildik ritmi.

Gerçekten öğrendiğimi, geliştiğimi hissediyorum. Çalışma sürecinin daha uzun sürmesini çok isterim, çünkü daha gidilecek yol olduğunu görüyorum. Demek istediğim çalışmanın istediği süre bitmedi aslında, bizim süremiz kalmadı.

Ritmin farkında olmanın, bilinçli olmaya benzer bir şey olduğunu düşünmeye başladım. Hareketlerimi bilinçli yapmam için gereken şeylerden birinin ritim olduğunu düşünüyorum. Düşünüyorum diyorum çünkü sahnede deneyimleme fırsatım olmadı henüz. Sahnede görmek lazım.


02.08.09



Bugün çok vaktimiz yoktu. Çalışmaya geç başladık ve erken bitirmek zorundaydık. Tekrar yaptık. Sonra yeni bir ritim denedik ama grupça: İkişerli gruplara ayrıldık, ritmin bölümlerini çalmak üzere paylaştık. Başlangıçta zorlanmadan yaptık. Ancak Duygu ve bana yarım vuruştan başlayan ritim gelince tıkandık, ikimiz de çalamadık. Bunun üzerine sadece ikimizle çalıştılar. Zaman yetmedi. Çalışmalar üzerine konuşmak istedik. Bunun için de sadece yirmi dakikamız kaldı. Pek de bir şey tartışamadık.

Bu son çalışmaydı.

1 yorum:

  1. ben tiyatro veto dan hüseyin ritim alanında ki paylaşımlarınız çok güzel ve faydalı oldu size çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil